Kullanıcı girişi
Ara
Avusturya'da Çıkan Yeni İslam Yasası ve Aleviler (Makale)


☾☆ Avusturya'da Çıkan Yeni İslam Yasası ve Aleviler (Tüm Bölümler) ☾☆
AVUSTURYA’DA ÇIKACAK YENİ İSLAM YASASI VE ALEVİLER -1 (MAKALE)
Genelde Avrupa Ülkelerinde ve özelde de Avusturya’da yaşayan Müslümanları çok yakından ilgilendiren gelişmeler yaşanıyor. Bu gelişmeleri genel anlamda Islama inananların siyasal, sosyal ve dini yapılarını yeniden gözden geçirme olarak ele almak mümkün.
Avusturya bu gözden geçirme hareketliliğinde en çok dikkat çeken gelişmelere yer veren ülke durumunda. Çünkü yaşadığımız bu topraklar, birçok Hristiyan /Katolik ülkenin ve Avrupa ülkelerinin vitrininde çok öne çıkan ülkesi durumundadır. Bu öne çıkmanın tarihsel birkaç nedeni vardır. Bunları şu şekilde sayabilirim.
- Nüfusunun büyük çoğunluğu Ortodoks Hıristiyan olan ve son iki yüz yıl boyunca kavgalara neden olan Sırbistan’ı saymazsak, Balkanlara ve dolayısı ile Türkiye ve Orta Doğu’ya en yakın ülke Avusturya’dır.
- Avusturya, Kanuni döneminde ve 1683’de olmak üzere iki kez Osmanlı kuşatmasını yaşamıştır. Avusturya’da yaşayan Kilise ve Devlet, halkına bu kuşatmayı sürekli anımsatmaktadır. Kuşatma dün olmuş gibi, kuşatanlar büyük bir vahşet işlemiş gibi tutum takınılmaktadır. Sebep /sonuç ilişkileri üzerinde çok yönlü laboratuvar olmaktadır.
- Avusturya, 2. Dünya savaşından sonra hem NATO, hem de Varşova paktına girmeyerek siyasette bağlantısız kalma görüntüsü izledi. Fakat bu bağlantısızlık sözde kaldı. Çünkü Avusturya, sık sık, NATO ve Batı bloğunun yanında yer aldı.
Viyana’da bulunan Birleşmiş Milletler karargâhı dolayısı ile NATO, Varşova ve dünyanın diğer ülkeleri ile diplomasisini ilerletti. Doğu bloğunun çökmesinden sonra daha önce sağladığı diplomasisini devam ettirdi ve Doğu bloğu ülkelerinin önüne geçti.
- Avusturya, bir AB üyesi ülke olarak NATO dışı alanlarda, Birleşmiş Milletler karargâhının da Viyana’da olmasını avantaja çevirmeyi başaran bir ülkedir.
- Avusturya, AB üyesi ülkeler içinde pek çok kesimlerin dolaylı sözcüsü durumundadır. Ekonomik ve siyasal nedenlerle söylenmesi gereken pek çok ifade Avusturya’ya havale edilmektedir. Türkiye’nin AB’ye alınmasına en çok karşı çıkan Avusturya’dır ve görüntüde bunun bayraktarlığını yaptığı söylenebilir.
Bütün bunlara, Avusturya’nın köklü imparatorluk ve devlet geleneği de eklendiğinde, onun kendi ekonomik ve sayısal gücünün çok üstünde performans gösterdiği görülmektedir.
Bu dinamizmin bir kısmının da AB üyesi ülkelerin bazı projeleri test etmek için bir birine havale etmelerinden kaynaklandığı söylenebilir. Bundan dolayıdır ki AB üyesi bir ülkede bir yasa hazırlanıp yürürlüğe konduğunda diğerleri de ihtiyaçları oranında o uygulamaları kendi ülkelerine taşımaktadırlar. Avusturya’nın bayraktarlık ettiği konuların başında son yıllarda çok tartışılan İslam konusu geliyor.
Bu açıklamalardan sonra Balkanlar da ve Orta Avrupa’da, geçmişte yaşanan sürece özetle bakalım:
Osmanlı İmparatorluğu’nun uygulamaları ve etkisi ile İslam’ı kabul eden Bosna /Hersek eyaleti, 1878’de Avusturya /Macaristan İmparatorluğu’nun önce himayesine girdi, ardından da1908’de ilhak edildi. Böylece Bosna/ Hersek’in Osmanlı ile yakın ilişkisi bütünü ile sona erdi.
Avusturya /Macaristan Devleti o tarihlerden itibaren, resmi olarak Bosna ve Herseklilerin dinsel inancı olan İslam’ı kabul etti..
Bosna Hersek, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra, Avusturya ve Macaristan İmparatorluğu’ndan ayrıldı ve bağımsız devlet oldu. Fakat her iki devlet de bölünme öncesinde kabul ettikleri yasaları yürürlükten kaldırmadı ve önemli ölçüde devam ettirdiler. Yürürlükte kalan yasalardan biri de, İslam dininin resmi olarak tanınmasıdır.
Avusturya Devleti, Katolik Kilisesi’nin etkisi ile, Osmanlı’nın 1683 kuşatmasını ‘’Türken belagerung’’ yani Türk kuşatması olarak kabul ediyor ve bunu, bunca zamana rağmen siyasal olarak son derece canlı tutuyor.
Bu kuşatmanın perde arkasında Yeniçeri, dolayısı ile de Bektaşiliği dolaylı yoldan tehdit olarak algılıyordu. Buna göre Bektaşilik, Türklere özgü ve o dinamizmin bir uygulamasıdır. Mantık şöyle işliyordu. Köktendinci İslam anlayışına Avusturya (Avrupa) halkları karşı çıkacak ve baskıcı anlayışa direneceklerdir. Ama İslam’ın yumuşak yüzü olan Bektaşilik ise halka sıcak geleceği için geçmişte Balkan ülkelerinde olduğu gibi halk ilgi duyacak ve benimseyecektir. Dolayısı ile asıl tehdit İslam’ın yumuşak (sıcak) yüzü olan bu anlayıştır.
Öte yandan, Balkanlar’da yaşayan ve “ yetmiş iki millete bir gözle bakan” Bektaşî Tekkeleri; Avrupa Katolik Kilisesi’ne muhalefet eden Hıristiyan azınlıkları ile, 1492 yılında İspanya’dan kovulan Musevîlere kapılarını açtı ve onları koruyup kolladı. Bu yaklaşımdan da Katolik kilisesinin memnun kalmadığı açıkça görülmektedir.
Ne var ki 1683’den bu yana köprülerin altından çok sular geçti. Avrupa’da Hristiyan inancı fiili olarak büyük güç kaybetti. Artık eskisi gibi ilgi alanı değil. Kiliseye giden ve vergi veren insan sayısı oldukça azaldı. Gelişen Kapitalizmin üretim / tüketim alışkanlığına paralel bir kültür şekillendi. Ortaya Egoist bir insan tipi çıktı. Bu arada dini konularda eski geleneksel yaklaşımlar da tarihe karıştı. Çevreciler, vicdani redciler, hayvan ve insan hakları koruyucuları, feministler, homoseksüeller... Gibi bu üretim ilişkilerinin daha yakından etkilediği kesimler güçlendi. Artık Haçlı savaşları dönemi kapandı. Din aşkına kimse gidip askerde ölmek istemiyor. Vatana askerlik hizmeti, yerini ağırlıklı olarak ihtiyaç görülen ‘’örneğin yaşlılara bakmak, sel felaketlerine koşmak...’’ gibi meslek dışı alanlara bıraktı ve ona özgün bir kültür oluştu. Bunda elbette AB üyesi olmak ve iç içtihatların da büyük etkisi var.
Bu son sözlerimde abartı olmadığını bir örnekle açıklamakta yarar görüyorum:
Bundan birkaç yıl önce Malatya civarında bir askeri helikopter düştü ve içinde bulunan tüm askerler (sanırım 25 kişi olacaktı) yaşamını kaybetti. Uçağın düştüğü ekili tarla zarar gördü ve bir subay enkaz kaldırma çalışmaları sürerken tarlanın sahibini bularak Genelkurmay adına zararı ödemek istedi. Köylünün verdiği cevap şöyle oldu. ''Vatan 25 yiğit evladını kaybetmiş, siz gelmiş bana ekili tarlanın zararını soruyorsunuz. Benim yüreğim evlatlarımıza kan ağlıyor, siz bana para teklifinde bulunuyorsunuz. Allah aşkına başka işiniz yok mu? Ben para falan istemiyorum'' .
Aynı günlerde bir askeri helikopter de İtalya'da ekili bir tarlaya düştü. Tüm askerler yaşamını kaybetti ve İtalya devletinin ilgili kurumu ekilen ürünün kıymet derecesine göre hasar tespiti yaparak köylüye bu oranda bir ödeme yaptı. Köylü daha sonra dava açarak şöyle dedi. ''Devlet benim ürün zararımı karşıladı ancak uçakta yağ ve benzeri petrol ürünü tarlaya saçılmıştır. Bilirkişiye göre bu durum birkaç yıl ekilecek ürünün verimini düşürecektir. Enkazın yayıldığı alanın 3 yıllık ürün kaybının bedeli de bana ödenmelidir''.
Bu iki haber de, kısa aralıklarla, basında yer aldı. Yorum yapmaya bile gerek yok.
Kabul etmek gerekirse başka ulusların değerleri ile Türk değerleri arasında bir takım farklar vardır. Elbette diğer ulusların da güzel yanları vardır ve onlar da bununla mutlu olmaktadırlar. Ancak Türkiye’de de paralı askerliğin gelmesi, vatan savunması yapanların Ergenekon, Balyoz.. gibi davalar ile etkisizleştirilip morallerinin bozulması, ‘’Parsel parsel satılan Vatana neden askerlik yapayım’’ gibi anlayışların gelişmesine sebebiyet verdiği için bir çok diğer etken ile birlikte Vatan kavramına yaklaşımda da ciddi bir değişim yaşanacak gibi görülüyor. Artık şehit cenazelerinde sıkça görülen ‘’Vatan sağ olsun’’ sözlerinin azalacağını görmek gerekiyor.
Sözü tekrar Avusturya’ya getirelim:
Kilise etkisinde kalan siyasetin yön verdiği Türklere, dolayısı ile Bektaşiliğe bakış açısında şimdi ciddi bir değişim yaşanıyor. İnançların eskisi kadar önemsenmemesi, ülkenin ciddi boyutta göç alan ve veren bir ülke olması ile halkın giderek karma hale gelmesi, evliliklerin ortaya çıkardığı farklı kültürel yelpaze, Avrupa ülkelerinin AB çatısı altında buluşması ile bu değişim ciddi bir ivme kazandı. Şimdi artık yeni koşullardan etkilenerek yeniden şekilleniyorlar.
Ayrıca, ABD’nin başını çektiği BOP Projesinin fiyasko ile sonuçlanması, Suriye’ye giden cihatçıların Esad’ı deviremeyip, bir kısmının geri gelmesi gibi faktörler, ötekilerle birleşince bunun adının konması gerekti.
İçinde Avusturya’nın da yer aldığı AB, 2002 yılında ki İlerleme Raporunda, “Alevileri Azınlık’’ olarak tanımladı. Ancak bu tanım Alevileri çok rahatsız etti ve Alevilerin “ azınlık” olduğuna ilişkin tez, Türkiye Alevileri tarafından ret edildi.
Bu kez, Alevileri ayırmakta ısrarlı olan çevreler taktik değiştirdi ve İrene Melikoff’un tezleri doğrultusunda, Alevilerin İslam’la ilişkisi olmadığını, ’’Aleviliğin İslam Dışı olduğu’ ’nu ileri sürmeye başladılar.
Aleviliğin İslam dışı olduğu iddiası Alevilerin içinde ciddi bir tartışma ve kutuplaştırma yarattı. Bu kutuplaşmalar Avusturya’ya da yansıdı ve 2009 yılında, Alevilerin içinden bir gurup Viyana Alevi Kültür Birliği çevresinde birleşerek Avusturya makamlarına başvurdu ve ‘’Aleviliğin İslam dininin bir tür yorumu’’ olduğunu ileri sürerek, devletin kendilerini tanımasını istediler.
Avusturya devleti 2010 yılında bu başvuruyu değerlendirerek kabul etti. Dünyada Aleviliği İslâm olarak tanıyan 4 ülke vardır. Bunlar; Suriye, Lübnan, Makedonya (Bektaşilik olarak) ve Avusturya’dır
Aleviler Avusturya’da, bayram ve kutsal günlerinin tanınması, okullarda Aleviliğin öğretilmesi, mezarlık yeri... Gibi pek çok alanda ciddi avantajlar ve haklar elde ettiler.
Avusturya’da hızla ekonomik ve siyasal olarak güçlenen Sünni İslam’a bakış açısı, Suriye olaylarından sonra hızla değişti. Köktendinciliğin artık ülke sınırlarını aşıp tüm Avrupa için tehdit unsuru haline gelmesi ile Alevilik, bir kısım çevrelerde Sünniliğe karşı bir denge unsuru olarak görülmeye başlandı. Avusturya’da İslam yasası değiştirilecek. Bu değişim daha önceki yıllarda Ulusal çıkarlar, ekonomik gettolaşma, siyasal odaklaşma boyutlarında iken şimdi İŞİD ve El- Nusra tehditleri öne çıkarılarak daha radikal yasa çıkarılmak isteniyor. Ve bu yasaya İslam olan Alevilerin de destek vermesi ve yasanın böylece daha kolay kabul görmesi arzulanıyor.
Hiç şüphesiz ki Avusturya’daki mevcut İslam yapısı; Alevilere bir şey vermediği gibi (Orta Doğu’da var olan İslam ülkelerinde olduğu gibi) Alevilere sıcak da bakmıyordu. Aleviler, Avusturya’da tanınmak için başvuruda bulundukları zaman bu yapı, ‘’Aleviliği İslam’ın dışında’ ’değerlendirerek kendi kapsama alanlarının dışında tuttu. Aleviler de bu durumda ‘’İslam’ın farklı bir yorumu’’ şeklinde başvurarak tanındılar. Yasanın değişmesi Alevilerin zararına olmadığı için, Aleviler bu yasanın çıkmasına karşı da değiller.
Tabii masanın öbür ucunda resmi olarak İslam cemaati olmasına karşın, onların arkasında Körfez ülkelerinin ve Türkiye’nin devlet destekli güçlü lobilerinin bulunduğunu da, eklemekte yarar var. Aleviler pek farkında değiller ama Avusturya Devleti, Alevilerden, Körfez ülkeleri ve Türkiye’de Sünni İslami yapıdan çok daha büyük amaç bekliyor.
İŞİD ve EL Nusra gibi örgütler Avrupa’da yaşayan Hristiyanlığa bu noktada – bilerek veya bilmeyerek- çok büyük hizmet ettiler. Avrupa’da İslam imajını terör ile birlikte anılır hale getirdiler. Yakın tarihe kadar İslam (Sünni) dinini benimseyenler ve onlara sıcak bakanlar hızla artarken şimdi İslam’a yönelme durdu. Sempati yerini önyargı ve hatta kısmen tepki boyutuna bıraktı. Basın özellikle Suriye’den gelen eli kanlı teröristlerin aramızda dolaştıkları tezini işleyerek bu tepkiyi besleyen ve katalize eder hale geldi.
Yakın zamana değin, türban, kapalılık, İslam gelenekleri (kurban kesme, sünnet) gibi öğelere din özgürlüğü diye yaklaşan ve hoşgörü gösteren çevreler, bugün bunlara büyük ölçüde kuşku ile bakmaktadır.
AKP kurucularından Abdüllatif Şener, bir süre önce Ulusal Kanal’da konuşurken şöyle dedi. ‘’Hükümette iken Alman İçişleri Bakanına –Ülkenizde ki Kaplancılara neden müsaade ediyorsunuz? Bunlar İslam falan değil, bağnaz bir gurup- sözüme – Kaplancıların yarattığı soğukluk sayesinde artık İslam’a yönelme duraksadı. Bunun için çeşitli fonlara ayırdığımız bütçeyi oldukça azalttık. Kaplancılar dolaylı olarak Hristiyanların İslam dinine geçmelerine engel oluyorlar’’
Gerçekten de Avrupa ülkeleri ilk başlarda açıkça olmasa da El Nusra, İŞİD gibi örgütlerin çalışmalarını ve Avrupa pazarından silah transferini görmezlikten geldiler. Fanatik İslamcı gençlerin Suriye’ye gitmesine göz yumdular ve bu kafa kesme, ciğer yeme barbarlıkları ile Avrupa kamuoyunun tepkisini sağladılar. Şimdi her gün gazeteler bunların kafa kesme, infaz ve diğer barbarlıklarını işleyip duruyorlar. Bu nedenle de, kamuoyu ciddi anlamda, İslâm aleyhine şekillendi. 5 sene önce İslam yasası çıkarmak tepki çekecek iken şimdi ‘’Neden bunlar hakkında şimdiye kadar yasa çıkmadı?’’ diye eleştiri alıyorlar. El Nusra, İŞİD gibi örgütler kamuoyunun hazırlanmasına bu şekilde dolaylı yardım ettiler.
Bu fanatizm işi o kadar ilerletti ki Büfe işleten bir arkadaşıma – burada içki satma- diyerek gözdağı vermeye kalkıştılar.
Bu tür şikâyetler iç siyasette ve halk nezdinde ciddi karşılık bulmaktadır. Avusturyalı sade vatandaş şöyle düşünüyor. ‘’Bunlar çok çok azınlıkta iken, nüfusunun büyük çoğunluğu Hristiyan olan bu topraklarda böyle yaparlarsa, yarın sayıları çoğaldığı zaman neler yapmazlar ki?’’.
Tabii burada kendilerini İslami olarak tanımlayan cemaatlerin bu tür şikâyetler hakkında kendiliğinden tepki göstermemeleri de halkın kafasında derin kuşkular uyandırmaktadır.
Daha birkaç yıl önce Arap turistler el üstünde tutulurken şimdi artık ilgi odağı değiller. Bir gün bir Avusturyalı arkadaşım ile sohbet ederken bana şöyle dedi. ‘’Bir Arap turist 100 tane diğer turistten daha iyi. Adamlar kalabalık olarak geliyorlar ve her yerde öyle bahşiş bırakıyorlar ki anlatamam. Taxi ile bir yere gidince 20 Euro yazıyor, onlar 100 Euro’da bahşiş veriyorlar. Valizler dolusu pahalı elbise alıyorlar”. Arap turist profili değişmese de o turiste verilen önem azaldı. Eskiden Arap zenginleri getirmek için büyük çaba gösterilirken şimdi ‘’Araplar burada ki köktendincilere maddi yardım yapıyorlar. Bu bir tehdit unsuru haline geldi’’ diyenler çoğalıyor.
Bütün bunlar elbette tesadüf değil. Coğrafyasında böyle aptallar ve barbarlar olduğu müddetçe İslam dini çekim merkezi olamaz.
(Birinci Bölümün Sonu / devam edecek)
Kazım Balaban
Viyana 26.12.2014
☾☆ Avusturya'da Çıkan Yeni İslam Yasası ve Aleviler (Tüm Bölümler) ☾☆
☾☆ BİZE GÖNDERİN PAYLAŞALIM: etkinlik@tdtkb.org ☾☆
_______________________________________________________